Kotler ve Pazarlama 4.0

Herkese merhaba,

Üniversitenin birinci sınıfında ilk pazarlama dersi ile tanıştığımız "Pazarlamanın Babası" Kotler ile master bitiminden sonra pek görüşmez olmuştuk; ancak kendisi, Pazarlama 4.0 kitabı ile her zamankinden daha da etkili bir şekilde hayatıma girdi. 


Kaynak: www.gc-solutions.net

Benim üniversiteden mezun olduğum 2009 yılından beri teknoloji, sosyal medya, dijital pazarlama ne kadar büyük değişimler geçirdi; acaba o kitapları günümüze göre nasıl güncellemişlerdir derken Kotler'in Pazarlama 4.0'ını bulmak hoş bir sürpriz oldu benim için. 


Bu kitaba hala gözüm gibi bakıyorum
Şu noktaya da değinmeden geçemeyeceğim: Ben üniversiteden beri Kotler'in, Keller'in kitaplarını okurken her zaman (her zaman tabiri biraz abartılı olabilir ama hadi %90 diyelim) B2C'den örnekler vermelerine, hatta daha da spesifik olmak gerekirse, ille de FMCG sektöründen renkli, ışıl ışıl, göz alıcı, hayret uyandırıcı başarı hikayelerine yer vermelerine birazcık gıcık olurdum :) Bu kitaplar yüzünden nice gencin aklında "Pazarlama eşittir FMCG" şeklinde çok yaygın bir kanı oluşmuştu. Ben ise aksine her zaman B2B'yi merak ederdim çünkü B2B pazarlamanın daha tam keşfedilmemiş, çözülmemiş, daha yabani kalmış bir alan olduğunu düşünürdüm. İş hayatım boyunca da B2B pazarlamanın içinde olan biri olarak, üniversite yıllarından eksik kalan Kotler/B2B parçasını, artık Pazarlama 4.0 ile tamamlayabilmenin tatlı huzuru içindeyim. (İnsanın hayatında geriye dönük eksik parçaları tamamlaması gibisi yok).


Elbette bu bir ders kitabı değil, ancak Kotler'i okurken ister istemez geçmişle ilgili nostaljik hislere kapılıyorum. Eğer siz de pazarlama ile ilgili öğrenim gördüyseniz, Pazarlama 4.0'ı okurken eminim aynı şeyleri hissedecekseniz. 

Başlıyoruz...
Hepimizin bildiği bir gerçek olarak, pazarlama artık gelenekselden dijital doğru hızlı bir dönüşüm içinde. 3 kelime ile özetleyecek olursam: Değişiyor, değişiyor, değişiyor.
Bu dönem, Pazarlama 4.0 yaklaşımı ile açıklanıyor.
Teknoloji ve bağlanırlık (connectivity) gelişmeye ve evrilmeye devam ettikçe müşterilerin karar verme süreçleri de değişiyor, satın alma davranışları da değişiyor, bilgi edinme kaynakları da artarak değişiyor. 

Ve bu yeni dünyada başarıyı online ve offline etkileşimlerin kombinasyonu sağlıyor. Yalnızca online etkileşim yeterli kalmıyor. Hatta şöyle söyleyebiliriz ki, her şey bu kadar dijitalleşirken, offline etmenler asıl farklılaşmayı ve akılda kalıcılığı sağlıyor. 
Ayrıca, markalar hızla değişen teknolojilere ayak uydurmak için daha esnek ve kolay uyum sağlayabilir olmak zorundayken, kendi özgün karakterleri eskisinden de önemli hale geliyor. Yani artık markalar olmak istedikleri gibi görünemiyorlar. Ya göründükleri gibi olmak, ya da oldukları gibi görünmek zorundalar. Çünkü bu ikisi arasında tutarsızlık olduğu an müşteri bunu affetmiyor ve Twitter olsun, Facebook olsun, YouTube olsun, istedikleri mecra ile anında seslerini duyurabiliyorlar.
Ve elbette, bildiğimiz sosyal medya ekosistemi bu kadar gelişmeden önce var olan, şeylerden haberimiz olmasını sağlayan Ekşisözlük'e de buradan şapka çıkarıyorum :) Konuya dönecek olursak, evet, giderek daha da şeffaflaşan dünyamızda özgünlük bir markanın en önemli varlığı olmaya devam ediyor.

Pazarlamacılar bu gerçeğe uyum sağlamak ve insan gibi davranan markalar yaratmak zorundalar:
Göz korkutucu olmak yerine, özgün, dürüst ve kendi kusurlarını kabul edebilecek kadar alçakgönüllü olmaları gerekiyor. Ayrıca, mükemmel görünmeye çalışmaktan da vazgeçmeleri bekleniyor. Çünkü müşteri güveni kavramı artık yatay işliyor; yani, biz müşteriler artık, markanın bize yukarıdan sunduğu vaatler yerine, Kotler'in deyimiyle "F-Faktör"üne güveniyoruz: Karar aşamasındayken Arkadaşlarımızın (Friends), Ailemizin (Families), Facebook hayranlarının (fans), Twitter takipçilerinin (Followers) yorumları, değerlendirmeleri ve eleştirilerini baz alıyoruz.

Bu da tabii ki belirli çelişkilerini beraberinde getiriyor:
http://philipkotlercenter.net
Bilgilenmiş müşteri ve kafası karışmış müşteri
Yukarıda da alıntıladığım gibi, satın alma sürecinde karar aşamasındayken başkalarının fikirlerinden sıkça faydalanıyoruz. Buna bir de elimizin altındaki mobil cihazların getirdiği mesaj ve reklam bombardımanını eklersek, bir noktada işlerin biraz karışmaya başladığını anlamak zor olmayacaktır. Yapılan bir araştırmaya göre ortalama dikkat süremiz 8 saniyeymiş, sadece 8 saniyecik. Bu şartlar altında, markaların iletmek istediği mesajı hedef kitleye tam isabetle iletme başarısının olasılığını gelin siz düşünün. Kotler'e göre en iyi yol, %100 kontrollü bir hareket olmasa da, pazarlamacıların müşteri topluluklarında marka sohbetleri başlatmaları, ve böylece burada marka savunucularının aktif şekilde iletişime dahil olduğundan emin olarak hem kafası karışmış müşterilerin kendi markalarına doğru yönelmelerini sağlamak, hem de marka karşıtlarının eleştirilerine karşı markanın iyi özelliklerini öne çıkarmak olacaktır. Hedef kitleye en dürüst ve özgün şekilde ulaşmanın yolu budur.

Hedef kitle demişken; aslında bu bir hata. Yazının başında "müşteri güveni yatay işliyor" derken aslında kastedilen buydu. Hedef kitle, dikey; yani yukarıdan dayatılan bir tanımlamadır. Avcı - av ilişkisini çağrıştırır. Burada müşteriler, haberleri ve rızaları olmadan "hedef" haline gelip istemedikleri e-mailler, telefon mesajları ile özel alanlarının ihlal edildiğini hissederler. Halbuki esas olan, "topluluklar"dır. Topluluklar yatay şekilde oluşur, topluluğu oluşturan müşteriler katılımcıdır, paylaşımcıdır. Kotler'in, az önce anlattığım marka sohbetlerini başlatacak olan kişilerdir.

Olumlu savunuculuk ve olumsuz savunuculuk
Peki, şirketler nasıl bir atmosfer yaratmalı ki bu topluluklar kendiliğinden, doğal bir şekilde oluşsun? İşte size 4 ilke:
1- Çekiciliği artırmak: Günümüzde markayı çekici yapan, markanın insanlaştırılmasıdır. Müşteriler gün geçtikçe insan merkezli markaları daha çok arıyorlar; yani karakterleri insanların karakterlerine benzeyen ve müşterilerle eşit arkadaşlar olarak etkileşime girebilen markalar istiyorlar.

2- Merakı en uygun hale getirmek: Pazarlamada merakın kaynağı, müşterilere, aşırıya kaçmadan çekici bilgiler verilmesidir. Dolayısıyla merak yaratmak, içerik pazarlaması olarak bilinen bir yaklaşım gerektirir (bu konuya daha sonra değineceğiz).

3- Yükümlülüğü artırmak: Kısa tanımıyla bu, müşterinin satın alma kararı verdikten sonra satın alma kolaylığı sağlayan kanalların doğru belirlenmesidir. Yani örneğin bir ürünle karşılaşıp, onun hakkında bilgi edinip satın alma aşamasına geldiğinizde, mağaza yokluğu nedeniyle satın alma sürecinin bloklanmaması gerekir. Markaların, online ve offline araçların bütünüyle, müşteriye pürüzsüz bir satış süreci deneyi yaşatmaları gerekir.

4- Duygusal yakınlığı artırmak: Müşterinin yaşadığı deneyim, beklentilerini aşıyorsa burada bir duygusal yakınlık gelişecek ve marka sadakati, dolayısıyla da marka savunuculuğu da beraberinde gelecektir.

5- Oyunlaştırma (Gamification): Oyunlaştırma, müşterilerin markayla ilişkisini artırmak için oyun tekniklerinin kullanılmasıdır. Oyunlar eğlenceli, rekabet duygularını tetikleyici ve elbette ki ödüllendirici oyunlardır, dolayısıyla müşteri ve marka arasında güçlü bir duygusal etkileşim yaratır.

Gamification hakkında mini mini bilgiler  https://devcdn.digitalchalk.com

İyi bir olumlu savunucu olmak için markanın sıkı bir hayranı olmak gerekir, fakat olumsuz savunucu olmak için küçük bir hayal kırıklığı yetiyor. Yine de olumsuz savunucuları "öcü" olarak görmemek lazım, çünkü onlar sayesinde olumlu savunucular öne çıkıp kendilerini ifade edebiliyorlar ve markaya ellerinden gelen değeri katabiliyorlar. Bu nedenle, markalar bu 5 ilkeyi benimseyip müşteri topluluklarının (artık hedef kitle demiyorum) kendilerine doğru yaklaşmasını sağlamalılar.

Pazarlama 4.0


Ben bu kitapta gerçekten birçok konu içinden kendime bir tutam konu seçtim ve onlardan bahsettim size. Aslında o kadar detaylı, kapsamlı konular, yeni konseptler var ki... Burada yazmaya kalksam kitabın mini bir versiyonu olabilir. O nedenle tüm bu keşifleri size bırakıyorum. 

Fakat... bir kısım var ki orayı yazmadan asla geçmem.

İçerik kraldır! (Content is the king)
İşte başlıyoruz! Pazarlamada, özellikle B2B pazarlamada takdir edilen en meşhur motto: İçerik kraldır! Peki içerik nedir? Ve neden bu kadar önemli görünüyor? Aslında cevabı basit: İçerik pazarlaması, yeni reklam haline geldi ve sosyal medyada içerik dağıtımı için kullanılan etiketler (hashtag) artık geleneksel reklam sloganlarına eşdeğer hale geldi. İçerik, aslında bakarsanız yazının ilk kısımlarında bahsettiğimiz "yataylaşma" sayesinde önem kazandı; artık yukarıdan bize "ittirilen" reklamların inandırıcılığından emin olmadığımız için, gerçekten bize iletilen katma değere, değerli bilgiye bakar olduk. Sosyal medya sayesinde, istediğimiz türde içeriğe ulaşıp bundan faydalanabiliyoruz. İçerik bize yukarıdaki birileri tarafından ittirilmiyor. 

https://usabilitygeek.com
Gelelim buradaki hassas noktaya: İçerik, reklamın uzunu değildir.
En basitinden, Facebook'u, LinkedIn'i açarsanız göreceksiniz: Birçok marka, içerik kisvesi altında uzun reklam yapıyor aslında. Ve bu yanlış. İçerikte önemli bir değişiklik yapmadan, sadece reklamların sosyal medyaya aktarılması ile yapılan reklam... hmm, adı üstünde "reklam" olmaktan öteye gidemiyor. Halbuki içerik üretiminde aslolan, müşterinin kendi kişisel ya da mesleki hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmak istedikleri bilgilerin yer almasıdır.

Son söz: Omnichannel
Pazarlama ve teknoloji ile birazcık ilgiliyseniz, ortalığın birkaç yıldır omnichannel diye inim inim inlediğini zaten farketmişsinizdir. Onnichannel, en kısa haliyle, pazarlama kanalları arasında gezinen müşterinin deneyiminin pürüzsüz şekilde devam edebilmesi şeklinde tanımlanabilir. Bunu sadece ayakkabı satın alma örneği olarak düşünmeyin; omnichannel şu anda devlet sektöründe, sağlıkta, finansal hizmetlerde ve telekom sektöründe yoğunlukla kullanılıyor. İçinde bulunduğumuz dijital çağda, müşteriler satın almaya giderken o kadar çok temas noktasından geçiyor ki. Az önce kaçındığım ayakkabı örneğinden gidecek olursak: Telefonumda Instagram'da gezinirken bir ayakkabı beğendim, link için yukarı kaydır dediler kaydırdım, ayakkabının web sitesine düştüm, orada ayakkabının fiyatına ve renklerine baktım. Ertesi gün işte birden ayakkabılar aklıma geldi ve desktop bilgisayarımdan online alışveriş sitesine girip aynı ayakkabıyı buldum ve fiyatları karşılaştırdım. Ayakkabıyı denemeden almak benim için riskli olduğundan bir hafta sonra alışveriş merkezine gittim ve mağazada ayakkabıyı buldum ve denedim. Bu satın alma sürecinde online'da mobil temas, desktop teması ve ayrıca offline temas vardı.

Peki omnichannel pazarlamayı nasıl yapacağız? Omnichannel pazarlama stratejisi, müşteri yolculuğunda her bir temas noktasının belirlenmesi ve en popüler kanallara özellikle odaklanması üzerine inşa edilmelidir. Özetle, müşteriler bir kanaldan diğerine atlayıp pürüzsüz ve tutarlı bir deneyim beklentisi içinde olurlar. Pazarlama uzmanları da bu gerçeğe hitap edebilmek için online ve offline kanalları bütünleştirerek satın almaya giden yol boyunca müşterileri teşvik etmeye çalışıyorlar. Pazarlamacılar aynı zamanda online kanalların çabukluğu ile offline kanalların içtenliğini de birleştirmeliler.

Kendimle çelişmesem olmaz :) İşte Omnichannel'ı hunharca eleştiren bir karikatür: Arkadaşımız ayakkabı mağazasının altını üstüne getirdikten sonra nihayet bulduğu harika ayakkabıyı bir an önce internetten ucuza almak için görevliye wifi şifresini soruyor :)
marketoonist.com Tim Fishburne

Evet, arkadaşlar, 89 sayfadan beklenmeyecek kadar yoğun bilgilerle dolu bu kitabın içeriğinin galiba yüzde birini size aktarmayı başardım. Kalan yüzde 99'luk kısım için hemen kitabı almanızı ve sadece kitabı da okumakla yetinmemenizi, Pazarlama 4.0 ile ilgili sürekli bir araştırma içinde olmanızı hararetle öneriyorum! Şimdi almak için burayı tıklayabilirsiniz.

Keyifli keşifler!
Irmak





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden ile başla - Simon Sinek

Batna, Zopa ve Sonuç Alıcı Müzakere