Stratejik Marka Yönetimi - Uğur Batı


Bir LG çalışanının ofiste "Iphone şarjı olan var mııı?" diye gezinmesinin hoş karşılanmadığı,
bir ODTÜ'lünün "Biz üniversitedeyken /üniversitede/ kampuste..." değil, her zaman "Biz ODTÜ'deyken/ ODTÜ'de/ ODTÜ'de..." diye cümleler kurduğu,
bir Beşiktaşlı'nın, proje aşamasındaki bir BJK mezarlığından kendine mezar satın aldığı bir dünyada yaşıyoruz.
Markayla yatıp markayla kalkıyoruz. Bu bizim dünyamız.
Hoşgeldik.
Huzurlarınızda, Stratejik Marka Yönetimi, Uğur Batı'dan...

Stratejik Marka Yönetimi, sadakat ve markaya dair her şey
Yukarıda girişini yaptığım gibi, markalar hayatımızda. Git gide daha derin ihtiyaçların cevabını veriyor, daha kaçınılmaz oluyor, hayatımıza biz istemesek bile dahil oluyor.
Uğur Batı diyor ki, "Büyük kitleler için tüketim fiziksel değil duygusal bir ihtiyaç giderme eylemidir, bu yüzden markalar "bir ihtiyaca cevap verip vermediklerini" bilmek durumundalar."
Yani "tamamen duygusal".
İngiltere'de strateji dersimizin hocası Alex Janes "brand evangelist" terimiyle tanıştırmıştı bizi. Harley Davidson kullanıcıları bu brand evangelistlere en güzel örnek, ve tabii Apple kullanıcıları da.
Bu markalar, artık textbooklar dahil tüm kitaplarda yerini almış örnekler olsa da duygusal bağın, o yıkılması zor sadakatin en güzel örnekleri.

Tüketiciler sadakatsiz.
Gelelim bu evangelistler dışında kalan tüm tüketicilere... Bizler sadakatsiziz. Çok da güzel bir tanım paylaşmış bizimle Uğur Batı: "Sadakat, iki cihandan da vazgeçmektir..." Bu noktada, insan-insan ilişkileriyle tüketici-marka ilişkileri de aslında gerçekten paralel. (Uğur Batı, markaların bu noktada avantajının, insan ilişkilerindeki gibi tek eşlilikle sınırlanmaması olduğunu da belirtmiş, ama günümüzde bence bu madde insan ilişkilerinde de geçerliğini yitiriyor.)
Bakın tüketiciler markalarından ne bekliyorlar: Tüketiciler markalardan kendilerini anlamalarını, kendilerine değer ve güvence vermelerini, odaklanmalarını ve kendileriyle etkin iletişim sağlamalarını bekliyorlar. Dahası, tüketiciler markanın mükemmel olmalarını da beklemiyorlar! Evet, tıpkı insan ilişkileri gibi, markayı da hatalarıyla, kusurlarıyla kabullenebiliyorlar. Hatasız kul olmaz, hatasız marka da... Buna da flawsome deniyormuş. Çünkü marka artık ulaşılmaz, sadece hayran olunan bir idol değil. Marka, bizim ulaşabileceğimiz, etkileşime girebileceğimiz, yön verebildiğimiz bir "şey", o yüzden hata yaptığında ona kızabilir ve sonra onu affedip sevgiyle sarmalayabiliriz.
Tüketiciler sabırsız.
Artan rekabet, ürüne erişimin kolaylaşması, markalarla iletişimin doğal bir süreç haline gelmesi, hizmetlerin farklılaşmaya çalışmaları tüketicinin yararına gelişmeleri beraberinde getirdi (tamam, tüketimin kölesi olarak overallda zarardayız belki, ama ben satın alma imkanlarının bizim lehimize  ne kadar değiştiğinden bahsediyorum) ama bunun sonucu olarak da tüketici şımardı. Bunu yine Exeter'deki bir hocamın örneğiyle anlatmak istiyorum:
"Karım benden bozulan buzdolabımız yerine yenisini almamı istedi, ben de gittim. Mağazadaki görevliye buzdolabı istediğimi söyledim, bana şunu sordu: "Ne renk?" Dondum kaldım. "Ne renkleriniz var?" diye sordum, "Sarı,yeşil, pembe, mor, mavi, beyaz, gri... Sarının da tonları var, açık sarı, koyu sarı, gün doğumu sarısı, günbatımı sarısı..."
İşte bugün geldiğimiz nokta bu. Customers want more from products/services, they want better from products/services and they want it yesterday
."
Bu kısmı özellikle orijinal dilinde yazdım çünkü "they want it yesterday" ifadesi, bizim ne kadar sabırsız, ne kadar doyumsuz ve ne kadar hızlı olduğumuzu bence çok güzel gösteriyor.
Stratejik Marka Yönetimi - Spoiler vermeyeceğim
İlk kez bir kitabı okuyup bitirmeden kitap hakkında yazmaya karar verdim. Bu blog yazısı Part-1 olsun, kitabı bitirince de Part-2'yi yazacağım. Şu an geldiğim noktaya kadar kitapta neler anlattığına çok kısacık değineceğim, Stratejik Marka Yönetimi kitabının kitaplığınızda bulunması gerektiğini düşündüğüm için daha fazla spoiler vermeyeceğim.

Kitap, marka sadakatini, yeni nesil marka paradigmasını, olumlu marka tutumunun nasıl yaratıldığını, trendleri, her markanın neden her pazarlama 
modelinde başarılı olamayacağını, reklamların etkisini, ve daha bir çok konsepti yüzlerce örnekle açıklıyor. Benim en en en bayıldığım nokta da bu oldu: Örnekler.
O kadar güncel örnekler ki, kitap bu kadar hızlı değişen tüketim dünyamızda görece uzunca bir süre güncelliğini yitirmeyecek diye düşünüp sevindim kendi kendime.
Bunun dışında, her başlığın kendini nasıl okuttuğuna şaşkınlıkla şahit olacaksınız. Kitabın 2 sütun tasarımı makale okuyormuşsunuz hissi yaşatırken, ara kapaklar,görseller sizi favori derginizi okuyormuşsunuz gibi hissettirecek. Kitap, şekli itibariyle de apayrı bir yere sahip. Yo, gerçekten.
Kitaplığıma dikey koydum olmadı, yatay koydum almadı, ben de masamın üstüne koydum, yani bende yeri gerçekten ayrı :)
bu yazıyı bitirirken, deneyimsel pazarlama ile ilgili Twitter paylaşımıma bana Uğur Batı'yı önererek yanıt verdiği için Bülent Fidan'a; ve ben kitaplarını sadece ismen, kendisini ise kısmen bilirken bana yeni çıkan kitabını önererek Stratejik Marka Yönetimi'ni okumama ve paylaşmama aracı olduğu için Uğur Batı'ya çok teşekkür etmek istiyorum.
"Sadık" bir okuyucu mu kazandınız ne? :)
İyi okumalar hepinize.
Irmak

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden ile başla - Simon Sinek

Batna, Zopa ve Sonuç Alıcı Müzakere