Hava tam nostalji havası… Hadi biraz geçmişle günümüz arasında köprü kuralım


İstanbul’da bu yağışlı ve fırtınalı hava Pazar gününün tembelliğiyle birleşince, bence biraz eskilere gitmek için ideal bir ortam oluştu. Öyleyse gidelim. Nostaljiden konuşalım. Tabii ki, “tüketimde nostalji’den” (ama tabii siz isterseniz Zeki Müren dinleyebilirsiniz)...

Exeter’de okurken en sevdiğim derslerden biri olan “Consumer Behavior” (tüketici davranışları) dersinde, en sevdiğim konulardan biriydi Postmodernizm.

Ne bu postmodernizm, ve nostaljiyle ne alakası var? 
Postmodern dönemin tüketici profili, günlük mutluluk peşinde koşan, anında tatmin isteyen ve geçmiş ve geleceği içerecek biçimde denemeyi büyük bir arzuyla isteyen, içerik yerine biçime daha çok ilgi duyabilen, geçmişi özleyen, gelecekten çok geçmişle güvende olduğunu hisseden bireylerin oluşturduğu bir dönemdir. Bu tanımdan yola çıkarak, nostaljinin postmodern devir içindeki önemini hemen anlayabiliriz.




Nostalji, geçmişle bugün arasındaki köprümüzdür. Nostalji, kaçışımızdır, gülümsememizdir. Biraz hüzünle, biraz neşeyle, ama çokça özlemle andığımız, asla geri gelmeyecek günlerimizdir. Nostalji burnumuzda tüten, hatta belki gözlerimizi dolduran anlardır. Nostalji; güven, emniyet hissidir.

Peki pazarlama, bu kadar güçlü duygular barındıran “nostalji” olgusunu tüketmeden durur mu? Tabii ki hayır (Şu an biz de hemen duygusallıktan kurtulup materyalistliğe geçtik). Nostalji, markalar için de hayat kaynağı oldu ve tüketicilere ihtiyaç duydukları efsanevi öyküler ve duyuları getirdi. Resimler, kokular, müzikler, filmler veya objelerle nostaljiyi ayağımıza getirdiler. Biz de bayıldık. Geleceğin yarattığı bilinmezlikler ve günümüzdeki kayıp değerler, bizi geçmişin anılarına götürüp o anıları bugüne aktaracak nostaljiye sarılmaya itti. Mesela Migros’un şu nostalji dolu reklamına bakın. İtiraf edin, gülümseyerek izlediniz, değil mi?

Migros Nostaljik Reklam

Gelelim nostaljinin başlattığı pazarlama akımına, Retro Marketing’e… 

Retro marketing mi, o da ne?
Retro marketing kısaca, geçmişte kullanılan ürün ve hizmetleri bugüne taşımak olarak tanımlanabilir. Retro pazarlama yapmanın 3 yolu var, ilk ikisinden bahsedelim:


1. Repro Marketing: Ürünlerin ilk zamanlarındaki üretim şekline olabildiğince sadık kalınarak, markanın popülaritesi devam ettirilmeye çalışılır. Örneğin Converse All Star basketbol ayakkabıları…



2. Retro / Repro nova: Ürünler eski moda formuyla yeni standartlarda üretilir, çünkü orijinal versiyonun özellikleri günümüzün standartlarını karşılamaz. Bugün Fiat 500 kullananlar, arabanın1957’lerdeki gibi en fazla 95 km/s yapmasını isterler mi acaba?


Biz 87’lerin bile nostaljileri var, ne sandınız?
Nostalji nostalji demişken, ister istemez benim kuşağım için de nostalji hissi yaratacak şeyleri bulup çıkarıyorum. Mesela, iPhone’larımıza taktığımız şu ahizeler bizi anneannelerimizin dedelerimizin evine, küçüklüğümüze götürmüyor mu? Ya da Game Boy’lar, tetrisler?



En güzel örneğimi sona sakladım: 

Yıllardır bayılarak yediğimiz Ülker Çikolatalı Gofret’in bu yıllar içinde ambalajının hiç değişikliğe uğramaması nostaljinin, retro pazarlamanın en güzel örneği değil mi? Aslında dikkatinizi o cazip kırmızı baz renkten kayıdırıp ambalajın diğer unsurlarına odaklanırsanız, aslında tüm tasarımın ne kadar eski moda olduğunu görürsünüz. O "NEFİS" yazısı nedir mesela? GOFRET yazı tipindeki eskilik? Öyle eski moda bir grafik tasarım, yazı tipi, aslında çok banal değil mi? Bir şimdiki Japon samuraylı reklamlarına bakın, bir de yirmi küsür (belki daha fazla) yıllık ambalaja… Bence Ülker Çikolatalı gofret işi çok iyi biliyor. (Ve de şu an canım istedi :))



Bu fırtınalı günde benimle nostalji yolculuğuna çıktığınız için teşekkürler :)

İyi pazarlar…

Irmak


Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden ile başla - Simon Sinek

Batna, Zopa ve Sonuç Alıcı Müzakere